Antimikrobial ilaçlar (antibiyotikler) hiç bir zaman gelişigüzel
kullanılamazlar. İnfeksiyonun teşhisi yapılsa bile, izole edilen primer etkenin
duyarlılığının (antibiyogram) belirlenmesi gerekir. Çünkü, sadece hastalığa
(klinik ve otopsi bulgular ve diğer testlere) dayanan bir tedavi uygun olmaz. Eğer etken
izole edilmemişse veya izolasyon ve identifikasyonu
çok uzun sürecekse bu takdirde, geniş spektrumlu antibiyotiklerden biri seçilerek
kullanılabilir. Sonra, etkenin duyarlılığı belirlendikten sonra ya aynı
antibiyotiğe devam edilir veya başka bir uygun antimikrobial bir ilaç kullanılır.
Kullanılacak ilaçların vücuda (doku, organ, hücre, vs) zarar
vermeyerek sadece etken üzerine spesifik bir etkisi (statik ve/veya sidal) olmalıdır
(selektif toksisite). Selektif toksisite, terapötik doz ile toksik dozların durumlarına
göre değerlendirilir. Terapötik doz, ilacın, klinik belirtileri gideren minimal
düzeyini ve toksik doz da, ilacın vücutta yan etkiler veya toksik etkiler oluşturan
minimal seviyesini ifade eder. Bu iki doz düzeyinin birbirine oranı da (yani, toksik
doz'un terapötik doza oranı) Terapötik indeksi
oluşturur. Terapötik indeks ne kadar büyükse kemoterapötik ilaç o kadar fazla
etkilidir.
İlaçların yan etkileri ve toksik etkileri çok az ve aynı zamanda
tolere edilebilir olmalıdır.
Kematerapötik ajanların, mikroorganizmalara olan etkilerinin
spektrumu oldukça değişiktir. Her ne kadar ilaçların mikroplar üzerine olan etkileri
bunlardaki bazı spesifik bölgelere yöneldiğinden, etkinlikleri sınırlanmaktadır. Bu
nedenle, bazıları çok az türdeki mikroplara etkilidir (dar spektrumlu ilaçlar). Buna karşın bazıları daha fazla cins ve türdeki
hastalık ajanlarına toksik etki yapar (geniş spektrumlu ilaçlar). Burada önemli olan
nokta, ilaçların bir mikroorganizmada, genellikle, bazı spesifik bölgeleri bloke
etmesidir. Halbuki, bakterilerin tüm
mekanizmalarını bozacak derecede kemoterapötik madde henüz elde edilebilmiş
değildir. Örn.Penicillin'ler sadece sentezlenmekte olan hücre duvarını bloke ederler.
Eskiden sentezlenmiş olanlara veya olgun mikroorganizmalara etkili değildirler. Streptomycin, protein sentezini bloke eder. Quinolon'lar da sadece DNA
gyrase enzimini inhibe ederler. Bu nedenle etkileri de ayrı ayrı spesifikdir. Bütün
bunlara etki edecek bir antibakteriyel ilaç henüz üretilememiştir. Bu açığı
kapamak için bazen ilaç kombinasyonlarından
yararlanılmaktadır.
Antibakteriyel ilaçların in vitro etkinliğini belirlemede başlıca
iki kriter esas alınmaktadır. Bunlardan biri minimal inhibitör konsantrasyondur (MİK
veya MIC) ve diğeri de minimal letal konsantrasyondur (MLK veya MLC). MİK değeri,
ilacın, patogenin üremesine mani olan en düşük yoğunluğunu ifade eder. MLK ise,
ilacın patogeni öldüren en düşük konsantrasyonunu belirler. MIK değeri ilacın
statik etkisini (üremenin inhibe olması) ve MLK'da ilacın sidal etkisini (etkenin
öldürülmesi) gösterir. Sidal etki, ilacın MIK
değerinden genellikle 2-4 kat fazladır. Diğer bir ifade ile, etkeni öldüren
yoğunluk, inhibitör konsantrasyondan daha fazladır.
İlaçların MİK ve MLK değerlerin yanı sıra, İnhibitör
katsayısının da (İK, IC) belirlemesi gerekir. Bir ilacın İK değeri, bu ilacın
serumdaki yoğunluğunun MİK değerine oranı ile ifade edilir. Bu katsayının yüksek
olması ilacın kandaki düzeyinin fazla olduğu ve etkinliğinin uzun süre devam
edebileceğini de gösterir. Böylece ilaç seçiminde de seçenek sağlanır. Bu değer mikroorganizmaların türüne ve
kullanılan ilacın kimyasal yapısına göre değişebilir.
Bir ilaç düşük yoğunluklarda statik ve daha yoğun dilusyonlarda
ise sidal etkiye sahip olabilir. Statik yoğunlukta üremenin gözle görülememesine
karşın, bundan antibiyotik içermeyen sıvı veya katı besiyerine ekimler yapılınca
üreme gözlenebilir veya bazı koloniler meydana gelebilir. Ancak, çok fazla üremeye
rastlanmayabilir. Sidal etki gösteren dilusyondan yapılan ekimlerde üreme olmaz. Sidal
veya statik etkiyi saptamak için, ekimlerini
antibiyotiksiz sıvı ortamda denenmesi daha uygundur. Çünkü, ekim için alınan
inokulum içinde bulunan antibiyotik, sıvı ortamda dilue olur ve etkinliği kaybolur.
Bir ilaç, bir mikroorganizma için sidal ve diğer etken için statik
olabilir. Bu durum konak mikroorganizmanın direnç mekanizmasına bağlıdır. Çünkü,
mikroorganizmalar çeşitli şekillerde ilaçlara dirençlilik gösterirler
(ekstrakromozomal, kromozomal ve diğer faktörler).
İlacın etkinliğini artırmak ve mikroorganizmalar tarafından
inhibisyonunu önlemek için antibiyotikler, semi sentetik ve/veya sentetik üretilmeye
başlanmışlardır. Semi sentetikler esas itibariyle kimyasal modifiye edilmiş doğal
antibiyotiklerdir (ampicillin, carbenicillin, methicillin, vs). Sentetik antimikrobialler arasında da, sulfonamid, trimethoprim,
chloramphenicol, ciproflaxacin, isoniazid, dapsone, vs) bulunmaktadır.
Antimikrobial ilaçların çoğu bakteriler ve mantarlardan elde
edilmektedirler. Aşağıdaki tabloda bakteri ve mantarlardan sağlanan bazı
antibiyotiklerin adları verilmiştir.
Mikroorganizma | Antibiyotik türü |
Bakteriler | |
P. aeruginosa | Pyocyanin |
B. subtilis | Subtilin |
B. licheniformis | Bacitracin |
B. polymyxa | Polymyxin |
E. coli | Colicin |
Micromonospora spp. | Gentamycin |
Streptomyces spp. | Amphotericin B, Chloramphenicol,
erythromyicin, kanamycin, neomycin, nystatin, rifampin, streptomycin, tetracyclin |
Mantarlar | |
Penicillum spp. | Griseofulvin, Penicilin |
Chephalosporium spp. | Cephalosporin |
Antibiyotikler, bakteriler ve mantarlar tarafından üretilen doğal
antimikrobial substanslardır. Bunlar, kendisini üreten organizmanın dışındaki ve
antibiyotik üretmeyen etkenlere karşı inhibitör (statik) veya öldürücü (sidal)
etkiye sahiptirler. Doğal antibiyotiklerin,
mikroorganizmalar tarafından kolayca inhibe edilmesi nedeniyle semi sentetik ve sentetik
olarak hazırlanmakta ve daha fazla dayanıklı olmaktadırlar.
Antibiyotikler mikroorganizmalar üzerine çok değişik tarzda
etkilemektedirler. Bunlar da özetle aşağıda belirtilmiştir.
Bu kısım belgenin alt başlıklarının olduğu linkleri göstermektedir.
Bu kısım belgenin aynı dizinde bulunan başlıklarının olduğu linkleri göstermektedir.